Sendromlara Bağlı Dil ve Konuşma Bozuklukları

Down sendromlu bireylerin dil gelişim süreci normal gelişim gösteren çocuklara göre gecikmeli mi yoksa özgül bir dil bozukluğumu olduğu araştırılmıştır. Down sendromunda gecikmiş bir dil gelişimiyle beraber sözel olmayan bilişsel gelişimde gözlenen özgül bir dil bozukluğu olduğu tespit edilmiştir. down sendromlu bireylerin dil gelişiminde farklı alanların gelişimleri birbirinden farklı olduğu için dilin farklı alanlarında doğrusal bir gelişim olmadığı belirtilmektedir. 

Down sendromlu bebeklerde dil öncesi gelişim normal gelişim gösteren bebeklerdekinden daha uzun sürmektedir. Down sendromu tanısı hamilelik döneminde ya da doğumdan sonraki sürecin erken dönemlerinde koyulduğu için dil öncesi dönemden itibaren dil gelişiminin gözlenmesini son derece önemlidir. Down sendromlu bebeklerin dil öncesi iletişim becerileri incelendiğinde bakma, gülme, dokunma, gösterme, alıp-verme becerileri normal gelişim gösteren bebeklerinkine benzer bir sıra izledikleri görülmektedir. Bu benzerliğe rağmen, dil ve konuşma becerilerinde belirgin gecikmeler göze çarpmaktadır. 

Babıldama dönemi down sendromlu bebeklerde daha uzun sürmektedir. Bu dönem uzadıkça konuşmaya başlamada gecikme ve anlaşılırlıkda azalmalar olmaktadır. Down sendromlu çocuklar sözel olmayan becerilerini (jest, mimik) daha iyi kullanmaktayken herhangi bir konu hakkında soru sorma, tartışma, konuşmayı devam ettirme gibi becerilerde sorun yaşadıkları belirtilmektedir. Bu yüzden ifadece edici dilde gecikmeler yaşandığı görülmektedir. Yapılan çalışmalarda da downsendromlu çocukların alıcı dil becerilerinin ifade edici dil becerilerine göre daha iyi olduğu bildirilmektedir.
Down sendromlu çocuklarda dil ve konuşma terapisinde sözcük dağarcığını genişletme, algısal bütünleştirme (işitsel olanı sözlü mesaja çevirme), söz-motorsal terapi etkinlikleri, işitsel hafıza çalışmaları terapi hedeflerine eklenmelidir.

Asperger Sendromu
Asperger sendromu tanı kriterlerinde dil gecikmesi olmamaktadır. Genellikle bu çocukların zamanında konuştukları düşünülür. AS’de dilin kabaca ve dilbilimsel açıdan normal olduğu izlenimi vermektedir. Ancak AS’de çeşitli dil ve konuşma sorunları yaşanabilmektedir. Bu çocuklarda konuşmaya başlama yaşı gecikebilir. Genellikle telaffuz sorunları olmamaktadır. Ancak tipik olarak bu çocuklar büyüdükçe akıcı ama yüzeysel ve içerik açısından karışık bir dil geliştirebilmektedirler. Bu özellikler semantik-pragmatik dil bozukluğu olarak bİlinmektedir. AS’nin temel dil özelliğini oluşturmaktadır. Semantik-pragmatik dil bozukluğunda dilin fonolojik ve sentatik yanlarının görece oldukça gelişmiş olmasına karşın dilin karşılıklı konuşma, olay anlatma gibi pragmatik yanlarında ve dile eşlik eden prozodide bozukluklar belirgindir.
Dizartri solunum, fonasyon, rezonans, artikülasyon ve prozodi bileşenlerinin tamamını ya da birkaçını etkileyen bir hasar sonucu oluşan motor konuşma bozukluğudur. Hasarın merkezi ya da periferal sinir sistemini ayrı ayrı olarak ya da her ikisinin birden etkilemesi mümkün olabilmektedir. Etkilenme sonucunda konuşmanın üretimini sağlayan kas kontrolünü etkileyen norömotor bir sorunla karşılaşılmaktadır. Bu sebeple oral iletişim sorunları ortaya çıkmaktadır. Dizartri ile tanılama sonrasında konuşmaya ilişkin olarak respirasyon, fonasyon, artikülasyon, prozodi ve rezonans bileşenlerinde sorunlar gözlenir.

 

  •  Konuşmayı sekteye uğratan zorlanmış inspirasyon ve ekspirasyon, işitilebilir inspirasyon; ekspirasyon sonunda homurdanma.
  • Perde kırılmaları, diplofoni, titrek sesle karakterize olmuş perde bozuklukları, çok alçak ya da yüksek ses, sert, pürüzlü ya da çatallanmış, ıslak ses.
  • Ünsüzlerin net olmayan üretimleri; uzatmalar, ses tekrarları, artikülasyonda düzensiz bozulmalar.
  • Yavaş, aşırı hızlı ya da değişken konuşma oranı, sözcük ya da heceler arasında uzamış aralar, konuşmaya uygun olmayan duraklar ve konuşmada acelecilikler.
  • hipernazalite; hiponazalite; nazal amisyon.

 

Apraksi motor becerileri etkileyecek herhangi bir güçsüzlük olmadan, beceri gerektiren hareketlerin yapılamaması, programlanamamasıdır. Apraksinin birçok alt tipi vardır.

Konuşma apraksisi, konuşmaya ilişkin istemli kas hareketlerinin planlaması ve sıralanmasına yönelik zorluklardan doğan bir konuşma bozukluğudur. Apraksi her yaştan insani etkileyebilir; etkilenme yaşına ve sebeplere göre farklı isimler alabilir. Bozukluk kasların yetersizliğinden değil, beynin konuşma eylemi için gereken konuşma organlarını/artikülatörleri hareket ettirme konusunda yaşanan sorundan kaynaklanmaktadır. Apraksi tanısında genellikle bazı kliniksel özellikler segilenmektedir.

  • Konuşmanın başlatılmasında yavaşlık ve gecikme
  • Konuşma oranında azalma
  • Otomatik konuşmada, istemli ve spontan konuşma hareket sıralmasına göre daha az etkilenme.
  • Her konuşma denemesinde tutartsız hata örüntüleri.
  • Sesletim hataları.
  • Prozodik sorunlar.
  • Uzun sözcüklerde artan hatalar.
  • Sözcün başı seslerin üretiminde daha fazla zorluk.
  • İzole olarak doğru üretilen seslerin koartikülasyon esnasında üretilememesi.
  • Anlamsız sözcüklerde daha fazla hata.
  • Sık kullanılan ve görülebilen seslerde daha az hata.
 

Apraksi Gelişimsel ve Edinilmiş Apraksi olarak iki başlıkta incelenmektedir.
Gelişimsel (çocukluk çağı) apraksisi genel olarak erkek çocuklarında ve doğumdan itibaren gelişir. Gelişimsel konuşma gecikmesinden farklıdır (oldukça nadir rastlanır).
Edinilmiş apraksi genellikle yetişkin bireylerde görülmekte strok, tümör ya da travmatik beyin hasarı sonrası ortaya çıkabilmektedir. Afazi ve dizartiye eşlik edebilir. Semptompları aşağıdaki gibidir. 

  • Artikülatör postürde çabalama davranışları; bunun sonucunda ise doğru sesi üretmek için gerekli olan doğru orofasiyal pozisyonun oluşturmasında zorluk.
  • Ünlülerden ziyade ünsüzlerde daha fazla zorluk.
  • Hata düzeltme çabalarında her denemede daha değişken ve tutarsız hatalar.
  • Hata farkındalığı.
  • Hedef sözcüğü benzer duyulan fakat aynı olmayan üretimler.
  • Bitişik sesleri üretmede zorluk, araya ünlü ses ekleme.
 

Kekemelik ve cinsiyet ilişkisine bakıldığında erken dönem kekemelikte erkek çocuklarında kız çocuklarından fazla görüldüğü bilinmektedir. Ancak kendiliğinden iyileşme oranı kız çocuklarında daha yüksektir. Bu durum cinsiyet temelli genetik faktörlerle ve kız-erkek gelişiminin farklı seyretmesiyle açıklanmaktadır.

Kekemeliğin değerlendirilmesinde genel prosedürlerden bir tanesi kekemelik şiddetinin incelenmesidir. Konuşma ve uygunsa okuma örnekleri alınarak değerlendirme yapılmaktadır. Kekemelik terapisinde, araştırma temelli olan ve yaygın olarak kabul edilen başlıca yaklaşımlar, Akıcılık Biçimlendirme ya da Şekillendirme (Fluency Shaping) ve Kekemelik Değiştirme- Kekemeliğin Modifikasyonu (Stuttering Modification) yaklaşımlardır. Okul öncesi, okul çağı ve yetişkin dönem kekemelikte farklı teknikler ve hedeflerle terapi planlanmaktadır.

Copyright © 2021 Limonist Tüm hakları saklıdır.